Engin Şirin

Çileli Hamdi bir başka bölgedeki etkinliğe katılmak zorunda olduğundan pazar gününe yürüyüş konmamıştı. Ama Hakan’la sözleşmiştik. O ilk gezide olmadığı için birlikte Klaros kazı alanına yürüyecektik. Kamuran Hoca’nın öğrencisi olan Hakan, çok donanımlı genç bir arkadaş; çok verimli sohbetler edeceğimiz kesin. Hakan; Uluslararası Gazeteciler Cemiyeti UGC International Journalists Association’da Mersin Íl Temsilcisi, Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu’da Proje Koordinatörü, Çukurova Ulus Gazetesi’de Yazı İşleri Müdürü görevlerini yürütüyor.

Benim bilgisayarın pilleri çalışmıyor, ille de elektriğe ihtiyaç var.
Her sabah altıda kalkıp işe oturan ben, dün gecenin beyin ve karaciğer yoğunluğundan sekiz buçuk gibi işe başladım. Geceden hazırlıklarımı da yapamadığım için işim çoktu. Priz kafenin en stratejik yerinde, buzdolabının yanında. Yani ben çalışırken müşterilerine su ve meşrubat verebilmeleri tam bir zulüm. Çalışma hızımdan parmak uçlarım cayır cayır yakıyor tuşları ama nafile iş bitmek bilmiyor. Sürekli özür diliyordum. O kadar utanıyordum ki işi bile yarıda kestim. Bu sırada Tülin ile Ekmel kardeşlerim ise, “Abi üzülme, sen işine bak, su müşterisi daha gelmez” diyerek yüreğime su serpmeye çalışıyordu. Hem de Munzur Gözeleri’nden…
Herkes çok yorgunmuş demek ki, çok geç kaldığımız için vazgeçtik. Vallahi, güneş günümüzde de yakıyor, Antik Yunanda’da. Oturumlar çok güzel ve zorlu beyinlerimize ihtiyacımız var, haşlanmasına izin veremeyiz. Kararımız; Eko’da sohbete devam.
Günün ilk oturumunun konusu, İklim Krizi: Dünyanın Sonuna Doğru mu? Dr. Çisel Ekiz yönetiyor. Çisel çıtı pıtı görüntüsü ile olumlu enerji verme kaynağı. İşini de çok ama çok ciddiye aldığı belli. Konuşmacılardan biri Bizim Bursa’dan gelen avukat arkadaş Birant. İklim krizi ve insanlığın geleceği üzerine konuşuyor. Konuşmasını gıda kıtlığı üzerinden yürütüyor.

Diğer konuşmacı ise Dr. Hakan Yurdanur. O da “Temiz Kapitalizm” konusunu anlatıyor. Akademik temelinin bir yanının matematik olduğu hemen belli oluyor. Hemen soruyu soruyor,”Kapitalizm temiz olabilir mi?” Yanıtı da kendisinden,”Hayır arkadaşlar. Olamaz.” Başka söze ne hacet. Şaka bir yana matematiğin yanı sıra siyasi ekoloji uzmanı da olan Hakan Hoca, kafalarda en küçük bir soru işareti bile bırakmadı.

Ardından Ezoterim ve Kozmik konusundaki oturum başladı. Kenan Cihan’ın Evrensel Bütünlük Yasası ve Kayhan Ergezen’in Vedik Astroloji’yi ele aldığı oturumu Emine Gücek yönetti.

Tabii ben oturumu izlemedim. Öyle ya, yirmi birinci yüzyılda yaşıyorum ve astronomi, astrofizik en önemli ilgi alanlarımdan. Kafam bu konularla o kadar dolu ki, biraz boş yer olsa dolsun diye çabalayacağım.
Fatmagül’den fırçayı yemekle kalmıyorum, hemen arkasından “önyargı semineri” geliyor. Kıstırınca bırakmıyor. Eeey “yımırtaya can veren ırabbim”…

Sonra sahnede Gülefer Hocam. Felsefe ve Toplum oturumunu yönetiyor. Kadim dostum Molla Demirel bilge kişiliğiyle yanında. Sosyal Pedagog Gözüyle Çocuklarda Felsefe Yapmak konusunu anlatacak. Diğer yanda Osman Çağrı Şahin, “Eğitime Başka Bir Pencereden Bakmak” konusunu işleyecek.

Molla Hocam öğretebilmenin sırrını açıklıyor: Öğrencilerden öğrenebilmek. Ve tüm yaşamını bu ilkenin nasıl şekillendirdiğini örneklerle anlatıyor ki, ortalık çiçek bahçesi. Konuşmasını festivalin en önemli yıldızlarından olan küçük Ares’in büyük eleştirisinden neler öğrenmemiz gerektiği örneğiyle bitiriyor. Hani Eko’nun yerindeki Putin ve Stalin tartışması vardı ya… anlatmıştım. Ares şu yorumu yapmış: Neden sadece olumsuz yanlarını ele alıyorsunuz? Hiç mi olumlu yönleri yok”
Özür dileriz Ares…Haklısın Molla Hocam; öğretme ve öğrenmenin yaşı yok.
Osman Çağrı Şahin ise sandalye ve masa arasına sıkışamayacak kadar hiperaktif (tanılıymış). İzin isteyerek sunumunu ayakta yaptı. Öğretmenlik yaparken eğitim sistemine karşı da ayağa kalkmış. Konunun teorisi ve pratiğini karşılıklı olarak geliştirerek, başka bir pencereden bakılabileceğinin olanaklı olduğunu görmüş. Bu süreci anlattı. Şimdi Bayraklı Belediyesi’nde, İzmir’in en büyük okul öncesi eğitim kurumunda düşüncelerini yaşama geçiriyor.

Bitmedi… Sırada video gösterimi. Dev ekranda Kaktüs TV ve Çocuk Oyuncak Müzesi. Kaktüs TV yapımcılarından, Stalin’in yoldaşı Natalia Krukov hazırlamış. Molla Demirel’den Oyuncak Müzesi fikrinin ortaya çıkışı, gelişimi ve Türkiye’de yaşama geçirilişini dinledik. Ayrıca Molla Hoca, sahneden yol arkadaşı Sunay Akın’a da yürek dolusu selam gönderdi.

Bu ziyafetin sıfır kalori muhteşem bir tatlısını tepsi tepsi yedik.
Ercan Aydın sahnede aldı sazını eline, başladı lokma dökmeye. Hem de ballısından. Pir Sultan’dan, Ahmet Kaya’ya kadar ruhumuzu ballandırdı da ballandırdı. Ama konserin finali vardı ki ballı kaymaklıydı.

Finalde Ercan Aydın’a, piyanoda Büyük Ares eşlik etti. Ruhlarımıza “Çav Bella”yı nakşetti.
Çav Bella (Bella Ciao )’nın İtalyanca’da iki anlamı var. Birisi “merhaba güzelim”, diğeri ise “elveda güzelim”. Pazartesi gününe kalamayacağız. Bizim de festivale elveda dememizin zamanı geldi. Ama bu aynen Çav Bella’daki gibi aynı zamanda merhaba. Seneye de buradayız ve daha da güçlü olacağız.
Şengül arkadaşımızla birlikte üç kişi atladık kabine, girdik uzay solucanına. Geldik İzmir’e. Yol boyu sobet; Eşrefpaşa Lisesi, zamansız kayıplarımız Kamil Sağır ve Gürsel Alp oldu.
NOT: Mekansal aynılığa karşı, zamansal karmaşadan bahsetmiştim. Ama zihinsel bir karmaşamı da yazıların sonunda fark ettim. En duygusal sahneyi anlatmayı unutmuşum. Affedin…

Kemal Yalçın son yazdığı, dumanı üzerinde tüten, son saniye festivale yetiştirilebilen; Kalemler ve Yürekler kitabının öyküsünü anlattı. Kitaba yazılarıyla can veren yazarların yeniden diriliş öyküleriydi anlattığı. Turan Akpınar, Yüksel Akpınar, Kazım Güzel, Molla Demirel, Ayşe Yalçın Canpolat ve Mustafa Özdemir henüz okuyamadığımız görkemli mücadeleleriyle sahnedeydi. Mazlum Vesek yeni çıkarılmak istenen “Sansür Yasası”na karşı eylemlerde olduğundan festivale gelememişti. Osman Hoca da sahnedeydi. Meriç Nehri… her iki yandan kurşun yağmuru ve kurtuluş. Mücadele, mücadele… Neyse, sahneye Hoca’nın ortaokul öğretmeni çağrıldı. “Konuş Hoca” diyor Kemal Yalçın. “Neler düşünüyorsun? Eyvah ki eyvah… Osman Hoca konuşmaya başladı derken helyum gazı yutmuş gibi sesi gittikçe tizleşti sonra yok oluverdi… Festivalin bülbülü ve neşe kaynağı hocamız “iptal”. Görmeye layık bir sahne… O’nun boğazı düğüm düğüm olmuş da bizlere neler oluyordu… Gözlerde nem. Burun kenarlarında ıslaklık… Nerden, nereye.