Sen… Gök kubbenin ortasında parlayan yıldız, evreni var eden tükenmeyen ses… Varlığın yarattı toprağı, toprak her şeyi… Seninle doğdu yanı başında, uzaklarda gördüğün ve görmediğin, bildiğin ve bilmediğin her şey…
Teninin, saçının, gözünün rengi; boyun, ağırlığın farklı olsa da ondan; doğduğun yer yakın ya da ırak bir diyar olsa da ona… Toprağı, aşklarını yaşadığın cennetin; ayrılığı erişilmez hasretin olsun… Koy kendini onun yerine… Çünkü sen o’sun…
Sesini al telinde bağlamanın, nefesinde kavalın; duy denizin, yaprağın hışırtısını, o ses senin… Dal bulutlara, gör dağların yüksekliğini; ovaların, denizlerin enginliğini… Gördüğün sensin…
Seninle doydu hava oksijene, serçe taneye. Ama ne olur, aç bırakma. Sensiz bırakma elleri yumuk bebeği! Yuvasız bırakma ne olur yağmurda ıslanan kelebeği! Sensiz kalan da çaresiz ıslanan da sensin…
Sen vardın kuşakların başlangıcında. Sen doğacaksın yine en son günde…
Olabildiğince sev önce insanı. Dağda kurt, kuş, böcek; kırlarda ağaç, ot ve çiçek; toprağın üzerinde su ve yıldızları taşıyan gökyüzü insanla sevilecek…
Riyasız başlamalı her şey. Çünkü her şey seninle başlayacak…