Birkaç haftadır kitap okuyamıyordum. Sanırım son zamanlarda yoğun okumam, ders çalışmam, sınavlara hazırlanmam, sosyal medyayla fazla haşır neşir olmam, pandeminin olumsuz etkileri birleşince kitap okuyamaz hale geldim. Bugün şeytanın bacağını kırıp bir kitap bitirdim.
Sabah uyanıp güne okumayla başlamaktan büyük keyif alan biriyim.
Mutlaka baş ucumda, yastığımın altında bir kitap olur. Artık okuyamadığımdan baş ucu kitabım da olmuyor epeydir.
Dün yeni kitaplar alınca, kendi kendime; uyanınca okumaya başlayıp, dayanabildiğim kadar okuyacağıma dair karar aldım. (Odaklanma sorunu yaşadığım için ancak iki üç sayfa okuyabiliyordum.)
İlk denememde on üç sayfa okuyabildim. Doğrusunu isterseniz kitabın başlarında adını bile duymadığım pekçok İngiliz yazardan onların eserlerinden bahsetmesi kitabı okumayı bıraktırmayı düşündürtmedi degil . Okumaya ara verdim.
Kahvaltı sonrası ikinci denememde yirmi bir sayfa okudum. Üçüncü kez kitabı elime aldığımda kitap iyice kendine çekmeye başladı.

Yüzyıllardır erkek egemen dünyada kadının yok sayılması pekçok alanda olduğu gibi edebiyatta da yer bulmalarının zorluklarını, kadın yazarların kitap yazma mücadelesini anlatıyor yazar. Kadın mücadelesi ilgi alanıma girdiğinden, okuma keyifli hale geldi. Kısa bir çay demleme molası verdiğimde doksan sayfa okumuştum, daralmalar, sıkılmalar bitmişti artık. Çay eşliğinde kitabın sonuna gelince (yüz otuz beş sayfa) koca bir “ohhh!” dedim. Farkındayım, abarttığımı düşünenleriniz oldu. Atalar durumumu şöyle özetlemiş: “Eşekten düşenin halinden, eşekten düşen anlar.” “Okuma diyetine” girmeyen beni anlayamaz. (Kitap okuyamadığımı söyleyince doktor dostum “okuma diyetinde” olduğunu düşün demişti. Telif hakkı Nörolog Ünal Ünlü dostuma ait.)
Bir kitap okuyup, bitirdiğim için bahtiyarım.
Kitaplığımda sabırsızlıkla okunmayı bekleyen pekçok kitabım, okumak istediğim sayısız kitap var.
“Okuma diyetimin” bitmeyeceğine dair endişem vardı.
Gelelim okuduğum kitaba; Virginia Woolf’un, “Kendine Ait Bir Oda”adlı kitabı idi. Yazar kitapta; bir kadının para kazanmasının özgür hareket edebilmesi için ne denli önemli olduğunu, kendine ait bir odanın bir kadına özgür düşünme ve özgürce yaratma fırsatı sağlayacağını, özgür kılacağını vurguluyor. Bir de kadınların, erkeklerin söylediklerine kulak tıkayarak istedikleri her alanda çalışabilecekleri, başarıyı yakalayabilecekleri bunun için de kendilerine boş zaman yaratmaları gerektigini anlatıyor.
Bu dört koşulun günümüzde de geçerli olduğunu düşünüyorum.
Kadın parasını kazanmalı, kendine ait özgür alan (kendine ait bir oda) yaratmalı, bir erkeğe bağımlı olmamalı. Bir erkekle hayatı paylaşmak, bağımlı olmak anlamına gelmemeli.
Kadınlar 16. yüzyıldaki kadınlar değiller artık. Günümüzde de profesör(!) ünvanlı bazı zatların Ortaçağ zihniyetindekilerden farklı düşünmediklerini görsek de kadınların yüzyıllardır ağır bedeller ödeyerek elde ettikleri tüm hakları sonuna kadar kullanmalılar.
Hamiş: “Kadınlar yüzyıllardır, erkek görüntüsünü gerçek boyutlarının iki katında gösterebilen enfes bir güce sahip büyülü birer ayna görevi gördüler.” Virgina Woolf