ÜNAL KARABULUT
Tokat’ın Artova Ulusulu Köyü’nde…
Ünal’la hayat arkadaşı Gülendam kışlık erzakı hazırlamak için, yaz boyunca çalıştığı bahçelerinde bile kitabı ellerinden düşürmüyor…

Tanıyorum, biliyorum. Yaşam biçimlerine, yaşamlarının her noktasına kitabı yerleştirmiş bir çift. Sessiz, örnek birer kitap kurdu… Çoğu okunmuş binlerce kitaplık bir ev odası olan bir aile… “Çok kalabalık yapıyor, toz kaldırıyor!” deyip eve kitap sokmayanlardan değiller…
Hani bahsedince eve kapanıp ha bire kitapla haşır neşir olanlar diye de anlaşılmasın! Gülendam emeğin faaliyetinde o toplantı bu eylem hazırlığı içinde koştururken, Ünal eylemlere katılan, destek veren bir coşkudadır.
Bu yazıyı niye yazdım, kitap okuma mı sadece? Teori pratik bütünlüğüne bir vurgu mu? Belki de bu kısacık yazıda hepsi! Belki de Ünal Karabulut arkadaşımın etkilendiğim bir görüntüsü yalnızca!
Anlatayım:
Dikili’de eski minibüsünü kitabevi gibi düzenleyip sokak sokak satış yapan satıcının arabasına bakıp, gözlerini ayırmadan kitapları seyrederken gördüm Ünal’ı. Ben de onu seyre daldım. Hayat arkadaşı Gülendam yeni yayınları tek tek inceleyip sayfaları kurcalarken, Ünal, muhteşem manzara seyrediyor zevkinde öylece rafları tarıyordu gözleriyle. Arkası deniz, yan tarafı içi müşteri dolu kahveydi. Dakikalarca izledim; ne denizin tatlı nâğmeleri, ne okeylerin taş şıkırtıları ilgilendirmiyordu o an.
Artık ben yoruldum onları izlemekten. Bozuk gözlerim izin vermedi.
“Ne haber, ne yapıyorsun, dikilmiş kalmışsın öyle?” dedim.
“Yürüyüşe çıktık da önce, varsa yeni yayınları görelim diye uğradık hocam.“
Sağ eli cebindeydi, bir şeyler arıyor gibiydi! Belli ki parası var mı, kitap alabilir miydi, onu hesaplıyordu parmakları.
“Şu kitabı okudun mu?” diye soruverdi.
“Yok, duydum da okumadım. “

Gülendam hemen kitabı aldı bana uzattı. Ünal olası ki emekli aylığının son kırıntılarıyla bozuklarla karışık kâğıt paraları çıkardı, satıcının şu kadar lira eder demesinin ardından ödedi.
Ben bir şey diyemeden;
“Buyur hocam, bizden hediye.”
Ik mık ettirmediler. Ya, olmaz ki böyle dedirtmediler. Yürümeye başladılar. Dikkat ettim; mavi gökyüzünün güzelliklerini, denizin tatlı hışırtılarını içlerine yedire yedire daha huzurlu yürüyorlardı şimdi.
İşte böyle… İşte kitap kurtları…
Daha önce bu kurtlardan sazıyla sözüyle, okuduğu kitabı paylaşımıyla anlatmasıyla örnek, bilge kişiliklerden tanımladığım Osman Genç’i anlatmış, tanıtmıştım kısaca. “Kitap Kurtları” denemelerimin ilk konukları oldu bu saygın isimler.
Ne dersiniz, böylesi “isimsiz” örnek kişiler, kişilikler yok mudur çevremizde? Sağımıza solumuza kitap sevgisiyle bakıverelim yeter ki… Neler göreceğiz neler…
Ahmet Sefa