HAZIRLAYAN: Cem Duman
Yazar, yayıncı Cem Duman’ın inisiyatifiyle, onun önderliğinde Hollanda’da ATİD (Arnhem Türkiyeli İşçiler Derneği)yle Balad Şiir Vakfı’nın katkılarıyla Erol Sanburkan’ın hocalığında pandemi döneminde online düzenlenen yazmak, yazabilmek işlekli kurslarının katılımcılarının öykülerinden, şiirlerinden oluşuyor kitap. Zevkle okuduğumuz, takip ettiğimiz şiir ustalarımız Eroğlu kardeşlerin, Sevda Kuran’ın yanı sıra bildiğimiz, Cem Duman, E. Karadağ Altay, Yüksel Şahin’le Zarife Çalışkan’ımız gibi Hollanda’da yaşayan profesyonel Türkçe yazanlarımızın, şairlerimizin yaşamlarını, yazın örneklerini görüyoruz Seçkilerde. Katılımcılardan az sonra örnekleyeceğim yeni yazmaya başlayan (sandığım-ız) arkadaşlarımın hiç de yeni sayılmayacak çalışmalarından örneklere şaşıracağız.

Tek tek söyleşilerle yazın örnekleriyle oldukça doyurucu, tanıtıcı, iyi planlanmış, okura hoş tatlar bırakan bir çalışma Bir Fincan Kahve.
Hem Hollanda’da Türkçe edebiyatın araştırılmasında ileriki yılların kalıcı belgelerinden, hem Cem Duman gibi kalıcı, yararlı çalışmaları planlayan, hayata geçiren idealist edebiyatçıların “iyi ki varsınız” dedirten çalışmalarından bu kitap da.
Kendini belli etmeyen, özverili, Hollanda Deventer’de çok yazara, tiyatrodan müzik etkinliklerine değin her türlü sanat faaliyetine kapısını açmış, bir grup arkadaşıyla etkinliklere imza atmış Ali Yıldırım, kitabın ilk ismi. Ramazan adlı öyküsüyle karşılıyor okuru. Zamanında futbol oynamış, Hollanda’da da on dört yıl futbol kulüplerinde çalışmış biri olarak futbolcu Ramazan’a çok güldüm, anılarımı canlandırdı Ali. Temiz, sürükleyici, profesyonel bir akıcılıkta altı sayfalık bir öyküyle başlıyor da ne ile bitiyor Ali’ye ayrılan sayfalar? Şiirle. Hem öykü yazıyor, hem şiir. Yine altı sayfaya sığdırılan söyleşinin ardından üç şiirini de sunuyor Ali Yıldırım.
Özümle Sohbet
Saat dokuzu akşamın
Bak şu bulutların yaptığına
Üstüne üstüne gidiyorlar güneşin
Tam da ağustosun ortasında
Hal yaman
Ne de çabuk karardı
Oysa kırmızıydı beklediğim
Çalmadı telefon
Çalmadı kapı
Geçmedi kimse kapıdan
Endişe tavan
…
…..
Gerek ülkesinin, ülkelerinin sorunlarına duyarlı, özgün düşünceleri dikkat çeken, dostuna dost, yoldaşına yoldaş tutarlığında bildiğim Şavşatlı Doğu Yılmaz’ın şiirlerini görüp okuyunca daha seviniyorum. Başta Cem Duman olarak helal olsun ATİD, BALAD ŞİİR VAKFI. İyi ki düzenlemiş, katılmışsınız bu kursa, iyi ki yayımlamışsınız bu kitabı diyorum. Yoksa Doğu’nun her zamanki mütevazi hallerinde şiir yazdığını nereden bilecektim ki!
Okuyun, görün. Yeni mi başlamış, çoktan başlamış da yeni mi açığa çıkarmış yazdıklarını? O güzel, içerikli, imgeleri dizelerine yedirilmiş diyeceğimiz Akdeniz adlı şiirinden:
Akdeniz’in üstü günlük güneşlik
Deniz mavi
Beyaz Avrupa’nın beyaz insanları
Beyaz kumsalında Akdeniz’in
Sıra sıra dizilip
Sıra sıra kızarıp
Krem, yoğurt sürünüp
Kararmayı beklerken
…
…
Akdeniz’in beyaz dalgaları oyun değil ölümdü
Beyaz köpükleri eğlence değil eceldi
Teknenin altı artık üstüydü
Yüz elli can
Yüz elli çığlık
Yüz elli ağız
Hep birden içti denizi
Deniz bitmedi
Kuru dudaklar ıslandı
Ciğerler tuzlandı
Deniz durmadı
Çığlıklar sustu
Yüz elli kaderi kara insan
Hareketsiz, cansız
Şişmiş karınla
Buluştu Akdeniz’in beyaz kumsalıyla
Akdeniz’in dibindeki
Mülteciler mezarlığında
…..
Doktorumuz Nilüfer Yıldırım’ın, kitabın 106. sayfasındaki WİLL ve SİMON adlı duygusal anı öyküsünden birkaç tümcelik bölümünden örneklersem Nilüfer’in üslubuna, yaşama bakışına hemen şahit oluruz.
…
“Will, Simon’dan birkaç yıl önce vefat etti. Cenazesine gittiğimde Simon zayıflamış, kırılgan bir çocuk gibiydi. Artık doğru düzgün ayakta bile duramıyordu. “Will olmadan ne yapacaksın?” dedim. “Will’i düşünüp, mutlu olacağım” demişti. … Birbirlerine öyle bir aşkla bağlıydılar ki… Onların yanında bulunabildiğim, dünyaya yaydıkları sevgiyi hissetme imkânım olduğu için minnettardım.”
…
Yukardaki anı öyküsünde sevgiyi, dostluğu işlediği gibi Nilüfer Yıldırım, Gülmek Devrimci Bir Eylemdir adlı deneme yazısında artık, “uyanmak devrimci bir eylemdir!” diyerek yeni tespitlerle öneriler sunuyor. Şiir de yazıyor, hem de şiirlerine ustaca yediriyor dizelerini.
dört duvar
kızıl güneşin üzerine düştüğü
arkasında kaybolduğu evim
benim miydin sen?
dört duvar bir çatı
yuva olamıyormuş
içinde yüreğini sevdiğin
yüreğini seven
gönülden yoldaşın olmazsa!
…..
Seçkilerin sanatçılığıyla gazeteciliğiyle bilinen isimlerinden Sabri Varan’ın öykücülüğü ne kadar bilinir, bilemiyorum. Aziz Nesin’den Neşet Ertaş’a dek röportajlarıyla efsanedir Sabri. Öykü gibi söyleşilerinin yanında öykü de yazmaktadır. Fotoğraf sanatçısı olarak elli civarında karma, kişisel sergisi vardır. Her yazanı, her sanatçıyı destekleyen, yeni yazanı, sanatçıyı teşvik edenlerin önde gelenlerindendir. Kitapta, “ben kitaplardan yanayım” diyen Sabri’nin Mübadele İnsanları ve Nazım’ın Çınarı adlı bir gezi, bir mübadele insan-lar-ı öyküsü; onların öyle geliş, yerleşme hikâyesi var ki, röportaj tadında, küçük bir roman, uzun bir öykü ebadında, tarihiyle coğrafyasıyla bilgilendirici, eğitici, okunmaya değer. Neşet Ertaş röportajını dillendirmeyeyim bile; mutlaka okunulmalı derim sadece.
Buradan bir başka şaire geçeyim hemen. Yine bir Varan, Serap Varan. Amcası sanatçı olur, yazar da, yeğeni olmaz mı? Dört dil bilen, şiir yeteneği tarafımızca hemen hissedilen Serap’ın Cem Duman’la söyleşisinden anlıyoruz ki dolu dolu bu genç dostumuz.
Cem soruyor:
– … Edebiyata bakış açını bizimle paylaşır mısın?
– Edebiyat benim için bir insanın yüreğinin sesi ve dilidir. … Edebiyat eşittir ‘felsefe’ demektir. Sorgulamak, analiz etmek… Edebiyat duygular, felsefe sorgular. Bunları harmanladığında hayatın matematiği gibi geliyor bana. Benim için nefes almak gibi bir şey. …
-Aslında sana şunu sormak istiyorum: Niçin yazıyorsun?
– Edebiyat benim yüreğimin dilidir. Çığlıklarımın dışa vurumu. Kendimi dışarı öyle atabiliyorum.
Bir başka yanıtta da:
-… felsefi anlamda sorgulamak, analiz etmek, hayal edebilmek, imgelemek, bunlar bence yazabilmek için önemli unsurlardır, diyor.
Her bir yanıtı bilinçli, belli ki bilgili, amcası gibi dolu dolu Serap Varan da.
Şiirinden örnekleyerek, OKU, OKUT diyerek Bir Fincan Kahve kitabını tanıtımımı noktalayayım.
Bir oyuncağım vardı
Bir oyuncağım vardı…
Sadece benim gördüğüm
Duyardı sesimi
Anlardı beni
Korktuğumda ona sarılırdım
Bilirdim, o da beni kollardı
Bir oyuncağım vardı…
Düşlerimi gerçeğe,
gerçeklerimi düşlere bağlardı.
…
Bir oyuncağım vardı
Şimdi kaybolan…
…
Ve…
Benim bir oyuncağım vardı…
Adı ve anısı,
artık sadece bende saklıydı…
Örneklerde gördüğümüz gibi kitaplaştıklarında profesyonelleşecekleri açık, apaçık tüm “yeni” katılımcıların. Düşünen, düzenleyen, katılan, Adnan Aras’ı da başlara ekleyerek katkı sunan tüm yazın dostlarıma, arkadaşlarıma, ellerinize sağlık diyorum.
Ahmet Sefa
