İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesi yolunda elli yıl önce idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı andı. Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde “Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm İçin Denizlerin Mücadelesinde Birleşelim ” pankartı açtı. Basın açıklaması yaptı. Açıklama ve yürüyüş sırasında ” Hüseyin Yusuf Deniz sürüyor sürecek mücadelemiz”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Faşizme ölüm halka hürriyet”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Kahrolsun Amerikan emperyalizmi”, “Emperyalistler, işbirlikçiler 6. filoyu unutmayın”, “Katil ABD işbirlikçi AKP”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek” sloganları atıldı. Emek ve Demokrasi Güçleri adına açıklama yapıldıktan sonra, EMEK Gençliği adına da bir açıklama yapıldı. Açıklamalardan sonra Gündoğdu Meydanına yürüyerek denize karanfiller bırakıldı. HDP Milletvekili Musa Piroğlu’da açıklamaya ve yürüyüşe katıldı.
izmir.imece-der.com ‘dan edindiğimiz açıklamayı Emek ve Demokrasi Güçleri adına Disk Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı yaptı. Açıklama şöyle;
“YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE!
Bundan tam elli yıl önce bugün, emperyalizme, eşitsizliklere, ayrımcılığa, sömürüye, kapitalist tahakküme, savaşa karşı tam bağımsızlık ve gerçek demokrasi, sosyalizm mücadelesi veren üç devrimci, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’a verilen idam cezası uygulandı.
Deniz, Yusuf ve Hüseyin yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı.
Bir siyasi intikam olarak, giderek yükselen devrimci dalgayı, üç fidan nezdinde yeşeren umudu yok etmekti amaç.
Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in mücadeleye atıldığı yıllar, tüm dünyada sol, sosyalist, devrimci mücadelenin yükseldiği yıllardı. Küba devrimi, Latin Amerika’da emperyalizme karşı yürütülen savaş, sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadeleleri, Vietnam savaşı, merkez kapitalizmin kalbinde kapitalizme başkaldırı…
Dünyanın her yanında işçilerin, emekçilerin, köylülerin, üniversite gençliğinin, halkın iç içe geçmiş mücadelesi emperyalistlere, yerli işbirlikçilerine, sömürüye, baskıcı, faşist rejimlere karşı yükselişteydi.
Ülkemizde ise cumhuriyet tarihinin görece en demokratik dönemi olan, örgütlenmenin, hak arama bilincinin yükselmesiyle dünyadaki hareketin de parçası olarak gelişen devrimci dalga giderek büyüyordu o yılarda. Köylüler sayısız üretici mitingi, toprak işgalleri ve yürüyüşler örgütlemişlerdi; gençlik özgür, demokratik, özerk üniversite için boykotlar, işgaller, NATO’ya, ABD’ye, 6. Filo’ya karşı anti-emperyalist eylemler düzenliyordu; emperyalizme karşı yürüyüşte de grevlerde, fabrika işgallerinde de gençlik ve işçi sınıfı birleşmişti; öğretmenler, sağlık emekçileri, mühendisler, emekçiler ayaktaydı. Böyle bir siyasal iklimde sendika yasasına karşı büyük 15-16 Haziran direnişi gerçekleşti.
Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in de öncülerinden olduğu bu mücadele egemenlerin korkulu rüyası oldu. Dönemin genelkurmay başkanı Memduh Tağmaç’ın “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı, bunu durdurmak gerekiyor” sözlerinde özetlenen gerekçe 12 Mart darbesini getirdi ve Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in idam kararları hızla onaylandı.
Denizleri idam edenler, sosyalist, devrimci mücadeleyi ezdiklerini, yendiklerini düşündüler, ama Denizlerin uğrunda mücadele verdiği değerler ve mücadeleleri de idamları durdurmak, onları kurtarmak için Kızıldere’de yaşamını ortaya koyan Mahir Çayan ve yoldaşlarının devrimci dayanışması da yolumuza ışık tutmaya devam ediyor.
Mücadele hala 6. Filoya secde edenlerle onları denize dökenler arasında.
Mücadele hala sermayenin tahakkümünü sürdürmek için devrimci gençlerin üzerine salınan dinci-gerici ve sivil faşist çetelerle tam bağımsız, eşit, özgür bir ülke isteyen devrimciler arasında.
Mücadelemiz o gün sermayenin ve darbecilerin safında devrimcilere saldıran grupların parçası olup bugün ülkeyi daha da koyu bir karanlığa sürükleyen iktidar mensuplarına, onların taşıdığı zihniyete karşı.
12 Mart darbesinin başlattığı süreci 12 Eylül 1980 darbesi tamamladı. Memduh Tağmaç’tan, “bugüne kadar hep işçiler güldü, artık gülme sırası bizde” diyen Halit Narin’e, “Biz OHAL’i grev tehdidi olan yerlere müdahale için, iş dünyamız rahat çalışsın diye yapıyoruz” diyen Erdoğan’a bir süreklilik var.
Neoliberal politikaların önünün açılması için işçi sınıfının örgütlülüğünü yok eden darbenin mirasçısı bir iktidar bugün ülkemizi emperyalist güçlere daha da bağımlı hale getirdi; ülkeyi uluslararası tekeller ve onların yerli işbirlikçileri için “cennet”e, işçiler, emekçiler, gençler, halklar için cehenneme çevirdi.
İktidarın ekonomi politikalarına, yoksulluğa, işsizliğe, eşitsizliklere, siyasi tahakküme karşı gelişen öfke savaşın yarattığı yıkımla göç etmek zorunda kalan göçmenlere yöneltiliyor; göçmenler Avrupa’ya pazarlıkta bir koz olarak kullanılıyor.
İktidarını mutlaklaştırmak için zor aygıtlarını seferber eden AKP iktidarı seçim kanunu değiştiriyor, kendisine itiraz eden sendikalara, meslek odalarına saldırıyor, seçimle alamadığı belediyeleri kayyumla ele geçiriyor, siyasetçileri tutukluyor, milyonların oyunu almış HDP’yi kapatma davasıyla, çivilemekle tehdit ediyor, parti binalarında karanlık güçlerin katliamına yol veriyor, bu ülkenin en onurlu, haklı, kitlesel direnişi olan Gezi’yi lekelemeye, umudu yok etmeye çalışıyor.
Her gün kadınlar katledilirken, kadına yönelik şiddet tırmanırken İstanbul Sözleşmesinden hukuksuzca çekilerek kadınların mücadeleyle kazandıkları haklarını gasp etmeye devam ediyor.
12 Mart’ın önünü açtığı karanlık giderek koyulaşırken Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in uğruna yaşamını ortaya koyduğu mücadeleyi tüm alanlarda yükselterek sürdürmek onları anmanın en güzel yolu!
Bugün emperyalizme karşı bağımsızlığı ve enternasyonalizmi, kapitalizme, sömürüye karşı emeği, savaşlara, milliyetçiliğe, şovenizme karşı barışı ve halkların kardeşliğini, insanca çalışma ve yaşama koşullarının sağlandığı laik, gerçekten demokratik bir ülkeyi, üretenlerin söz, yetki, karar ve iktidar sahibi olduğu bir düzeni savunan devrimci bir mücadele her zamankinden daha yakıcı bir ihtiyaçtır.
Bu halk kendisine giydirilmek istenen gerici, faşist gömleği reddederek ülke tarihinin en onurlu, en haklı direnişini, Gezi’yi yarattı, Gezi’nin değerlerinden, ruhundan asla taviz vermeden Gezi’ye yönelik intikam davasına karşı dayanışmasını ortaya koydu.
İşsizliğe, yoksulluğa, eşitsizliklere, sömürüye, doğanın ve kamu kaynaklarının yağma ve talanına, ama asıl önemlisi tüm bu sorunları yaratan emperyalist kapitalist sisteme karşı dipten bir dalga büyüyor.
“Yollar yürümekle aşınmaz” diyenlere karşı yürüye yürüye başka bir yolu açtı Denizler, Mahirler, İbrahimler.
Bugün bu yoldaki yürüyüşü sürdürmek hepimizin görevi ve bu mücadelede yitirdiklerimize borcumuzdur.
Bu ülkenin kurtuluşu sağda, restorasyonda değil, devrimcilerin açtığı yoldan yürümekten geçmektedir!”
Emek Gençliği Sözcüsü yaptığı açıklamada, “50 yıllık bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm yürüyüşünde devraldığı bayrağı taşımak için sokaklarda, meydanlarda olacak, onların son sözlerindeki mücadele rotasını yeniden ilan edecek. Ancak Deniz’ler senede bir defa, haykırdığımız sloganlar, dillendirdiğimiz talepler, sıktığımız yumruklarla anılacak bir mücadele mirası bırakmadılar. Onlar, memleketin her yerinde, atölyelerden fabrikalara, mahallelerden üniversitelere ve liselere, gençliğin bulunduğu bütün alanlarda kendi enerjisi, talebi ve ihtiyaçlarıyla örgütlü mücadeleye atılmasıyla anılabilir. Denizler, gençliğin talepleri etrafında mücadelesinin antiemperyalist karakter kazanmasıyla, dünyanın her yanını yağma ve savaşa açan bir avuç sermayedara ve onların başta tek adam yönetimi olmak üzere ülkemizdeki ortaklarına karşı yürüttüğümüz tam bağımsız ve demokratik Türkiye mücadelesiyle anlaşılabilir.”
“Emek Gençliği olarak her kesimden Türkiye gençliğini Denizlerin büyüyen mücadele mirasının parçası olmaya, kapitalist emperyalizme ve iktidarlarına karşı demokrasi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.” dedi.


KAYNAK: http://izmir.imece-der.com/2022/05/06/elli-yillik-mucadele-elli-yillik-ofke/