Birant Esinoğlu
Nietzche “Ahlakın Soykütüğü” adlı kitabında bir “hınç teorisi” yapar. Hınç duygusunu “kendisini ötekinin karşıtlığında olumlayan, kendisine ilişkin fikir geliştirebilmek için bir düşman figürüne ihtiyaç duyan kölece düşünüş şekli” olarak açıklar. Ona göre, “köle, yeni değerler, yeni yaşam olanakları yaratamadığı için ve dolayısıyla ötekinin değerlerinin anti tezi olarak kendisini kurmaya ve öteki tarafından tanımlanmaya muhtaç olduğu için köledir.” Buna Foucault’da şu soruyla katılır; “insan devrimci militan olduğuna inanırken (özellikle o zaman) faşist olmamak için ne yapmalıdır?” Bu aktarımları sağda ve solda arzu endam eden siyasi hareketlerin genel karakteristiğini göze batırmak için yaptım. Nietzche’nin bahsettiği “hınç” giderek tüm dünyaya egemen olma yolunda ilerliyor. Cihad-ı milli olarak tanımladığım (literatürde “popülizm” diye sığlaştırılıp, bayağılaştırılan liberal söylem) kültürel kastlaşma kendisini “öteki” üzerinden tanımladığı ve konumlandırdığı için bir “hınç” hareketidir. Dünya’nın farklı yerlerinde farklı biçimler (milliyetçi,kabilesel,ırkçı, dinci vs) alsa da özünde toptan hınç hareketleridir. Hınç hareketi bir duygudaşlık hareketidir. Böyle olduğu için eninde sonunda şiddetle karşı durduğu şeye benzer. Örneğin akp ve mhp’de kristalleşen din ve milliyet söylemlerini kazıdığınız zaman Mc World’ün yapısal zeminini bulursunuz. Toptan söylersek hınç hareketleri esasen ötekinin kölesi olan hareketlerdir.
Bu durum sadece muhafazakarlar için geçerli değildir. Diğer seküler orta sınıf hareketleri ve sol hareketler içinde geçerlidir. Hepsi kendisine dair fikir geliştiremediğinden karşıtından kendisini türetmeye çalıştıkları ölçüde hınç hareketleridir. Bu durumda biz ne yapmalıyız? Aklımızın doğal çalışma şekli hemen çözümlere odaklanmaktadır. Oysa esas sorun problemdedir. Problem ortaya koymak Bergson’un deyişiyle “tanrısal bir iştir.” Deleuze bunu daha açık ortaya koyup şöyle söylemişti; ” bizi kölelikten kurtaracak olanın, çözümleri bulmak değil, problemlere katılmak, problemleri kontrol edebilmek olduğunu, özgürlüğümüzün çözümler arasında seçim yapmaktansa problemlerin ortaya konmasında” olduğunu ileri sürmüştü. O halde tekrar soralım “gerçekten problem nedir?” Toplumsal yaşamda ve toplumsal anlamda biz problemi “katlanılamaz” olan şey ortaya çıktığında anlarız. “Katlanılamaz” olan şey bazen yavaşça bazen birden bire ortaya çıktığında zaten çözümün ne olduğunu bize hissettirir. Yani çözüm, problemin ortaya çıktığı yerde ve ona bağlı olarak aciliyet şeklinde “kaçınılmaz” olan şeklinde kendisini gösterir. Henüz çağ o noktaya bizi taşımış değildir. Şu an niceliksel birikim aşamasındayız. Niteliksel bir sıçramada zaten biz o problemin bir parçası olacağız.
Tam burada içinden geçmekte olduğumuz döneme ilişkin bana göre öne çıkmış temel problemi “Mc World” ve “Cihad-ı Milli” kavramları çerçevesinde ele almaya çalışacağım. Önce bu kavramlar nereden ve nasıl türetildi onu açıklamak isterim. “Mc” ibaresi bilindiği gibi “Mc Donald’s”tan müsemma olarak türetilmiş bir kavramlaştırmadır. Tekleşme, homojenleşme, tek bir standartta birleşme, aynılaşma gibi durumları, ima eder, karşılar. Ben bunu “World” önüne getirmekle ortaya çıkan yeni durumu anlatmaya çalıştım. Fakat geçerken belirtmeliyim ki; “Mc World” ibaresi Stanfort üniversitesinden bir profesöre aittir. Onda bir kültür çatışmasının tarafı olarak kullanılmıştır. Ben çok daha geniş ve yoğunlaşmış bir kavram olarak kullanacağım. “Cihad-ı Milli “ sözcüğü yada tanımlaması da bana aittir. Yine aynı profesör onu sadece “Cihad” olarak kullanmıştır. Oysa yerelleşme, kültürel kastlaşma yada liberal dünyanın isimlendirmesiyle “popülizm” milliyetçilik, kabilecilik vs. gibi olayları da içine alan sadece dinle sınırlı olmayan daha geniş bir adlandırmadır.
Aşağıda ele alacağım gibi, Mc World günlük hayata saldırır ve onu sömürgeleştirirken bir kopuşmaya sebep olarak, içten, aşağıdan duyusal bir boşluğa ve tepkiye yol açar. Cihad-ı Milli işte bu boşlukta var olur. Vatandaşa “neden akp’ye oy veriyorsun” diye sorulduğunda bir yanıt verememesi ve onu duyumsal bir gerçek olarak hissetmesi bundandır. Demokrasi laiklik vs. gibi liberal söylemler vatandaşın söylemsel gerçekliğidir, resmi kabulüdür. Gerçekte aşağıdan işleyen mekanizma varoluşsal bir tepkidir. Mc World’ün söylemsel ve kurumsal dünyasını içselleştiren orta sınıf bireylerin ve entellektüellerin duruma bir anlam verememeleri bundandır. Adamın biri aylardır işsiz olduğunu, bir başkası hayat pahalılığından canının yandığını anlatmaktadır. Sorulduğunda yine akp’ye oy vereceğini söyler. Bu ne yaman çelişki der entellektüel. Bir anlam veremez. Bunu anlayamamanın sebebi karşıdakinin duyumsallığını ve arkasında yatan tarihsel gerçeği kavrayamamaktan ileri gelir. Bu olay çok köklü ve açıklanması gereken sosyolojik bir olay ve gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Ayrıca olay, lokal değil evrenseldir. İnsanlık iki şeytan arasında sıkışmıştır. Ben aşağıda bu “iki şeytanı kısaca özetlemeye çalışacağım.
Kısaca Mc World
Kapitalizm doğduğu gibi kalmadı. Birçok aşamadan geçerek ve başkalaşarak bugünlere geldi. İlk doğduğu yıllarda, eski, toprağa ve aristokrasiye bağlı unvan ve sistemleri yıkarak ve tarihte devrimci bir rol oynayarak ilerledi. İnsanlığın ulus ve ulus-devletler şeklinde kümelenmesinin, siyasi oluşumunun iktisadi ve sosyal temellerini yarattı. Fazla uzun sürmeyen bir süre sonra ustaların tekelci ve emperyalist dedikleri bir üst aşamaya geçti. Bu ikinci aşamada bir miktar uluslararası sistem olmaya doğru ilerledi. İki adet dünya savaşı yaptıktan ve tüm sömürgelerden çekildikten sonra ve özellikle soğuk savaş döneminde yine esnedi ve şekil değiştirerek tüketim toplumu olmaya, dünyayı bir köy haline getirmeye, tam bir küresel sistem olmaya doğru ilerledi. Burada da durmadı. Lenin emperyalist aşamayı en üst aşama olarak tanımlamıştı. Ondan 50 sene sonra gelen 1968 hareketlerinin bir nevi fikir babalarından biri olan Herbert Marcus “tüketim toplumunu” kapitalizmin en üst aşaması olarak tanımlamak zorunda kalmıştı. (Bunu “geç kapitalizm “olarak adlandıranlar da var) İşte bu son dediğimizde bunun da son olmadığı anlaşıldı. En üst aşama benim Mc World dediğim aşamadır. Mc World kendinden önceki aşamaların tüm ana niteliklerini üzerinde taşımakla birlikte temelden bir başkalaşmadır. Maddeleştirerek aktarmaya çalışayım.
1-Mc World bir dünya iktisadi sistemidir. Tüm Dünya’yı kaplamış, kapitalist uygarlığın en ücra köşelere kadar girmiş halidir. (Tarih öncesinden kalma aborjinlerin yanına giderseniz size bir şeyler satmaya çalıştıklarını görürsünüz. Yani onlarda kapitalist dünya pazarına bir şeyler sunmaya çalışırlar. Bu ölçüde Dünya’yı sarmış bir sistem) Bu durumu son zamanların popüler teorisyenleri Hard ve Negri’nin ifade ettiği gibi “İmparatorluk” olarak tanımlamaktan kaçındım. Bu kavramsallaştırma hem doğru hemde yanlış anlamalara müsait. Bir yandan tüm dünyayı saran bir uygarlık var ve buna bu özelliği nedeniyle “İmparatorluk” diyebiliriz. Fakat öte yandan bu uygarlığın bir başı sonu varmış gibi, bir merkezden yönetiliyormuş gibi bir anlama yol açtığı için hatalıdır. Çünkü bu sistemin bir yöneticisi filan yoktur. Bir benzetme yapacak olursak sistem “Network” ağı gibidir. İşletmeler, devletler, finans kurumları,tüm iktisadi kurumlar ve hatta kendi bireysel çıkarını gerçekleştirmeye çalışan tek tek insanlar bu ağa eklemlenmektedir. Programı basittir: “Kar” ve “Çıkar”.dır. Bunu güden her bedbaht Network ağına eklemlenmiştir. (Peru’da yerliler fotoğraflarının çekilmesinin ruhlarının ele geçirilmesi olduğuna inanırlar. Fakat 2 dolar verirseniz resim çektirirler. Yani “ruhlarını satarlar”) Mc World’ün ilk özelliği budur. Yani uluslararası bir sistemdir. Buna küreselleşme de deniyor. Mc World kavramı bu küreselleşmeyi içeriyor. Ama daha geniş bir kavram.
2-Mc World’ü “neoliberalizm” olarak isimlendirenler var. Ama bu çok daraltıcıdır. Eğer neoliberalizmin sözlük anlamına bakacak olursak onun devlet müdahalesi olmayan bir kapitalist sistemi anlattığını görürüz. Oysa Mc World bunu çoktan geride bırakmış, ulus-devletleri sözleşmeleri garanti altına almayı sağlayan, emek-sermaye ilişkilerini sermaye lehine düzenleyen bir aygıt durumuna sokmuştur. Piyasa açısından devletin iktisadi anlamda bir önemi ve değeri yoktur. Yani “Piyasa” denilen şeyin içinde öteden beri devlet zaten yoktur. Mal ve sermaye hareketleri son elli yıldır hiçbir engele takılmaksızın hareket etmektedir. Özet olarak “neoliberalzm” sözcüğü Mc World ile karşılaştırıldığında çok dar bir kavramdır ve yanıltıcıdır. Fakat “Mc World” bunu da içermektedir. Ulus-Devletlerin kendisi de Network ağının bir parçasıdır.
3-Marks işçilerin kapitalizmi fabrikalarda, çalıştıkları yerde yaşadıklarını, asıl hayatlarının, kendilerine ait olan yaşamın iş bitiminde başladığını ileri
sürmüştü. (Kapitalin 3.Cildinde ayrıntılı açıklama bulunabilir) Dönem kapitalizmi bakımından haklıydı. Bu onun İktisadi tahlilinde çok önemli bir yer tutmuştu. Bu durum bir yüzyıl kadar sürdü. Boş zamanlar insani zamanlardı, emekçilerin çalışanların asıl hayatları buydu. Bu yüzden işçiler bir yüzyıl boyunca ücretlerinin arttırılması için olduğu kadar, iş saatlerinin düşürülmesi içinde mücadele ettiler. 1 Mayıs gibi 8 Mart kadınlar günü gibi önemli günler bu mücadelelerin kanlı hatıraları ve günleridirler. İşte benim Mc’in dünyası, en üst aşama dediğim şey, kendisini bu noktada gösterdi. Sistem tüm dünya uluslarını ve halklarını iktisadi anlamda kendi arabasına bağlamakla yetinmeyerek her tek bireyin boş zamanlarını ele geçirmek ve her şey gibi onu da sömürgeleştirmek için harekete geçmiş oldu. Tüm çalışan emekçilerin hayatına boş zamanlarından sızmaya ve onu başkalaştırmaya başladı. Bunu yapmaya girişince bir kopuşmaya yol açtı. Tüm insanların hayatlarında duygusal bir boşluk yarattı ve bu boşluk kültürel bir tepkiye yol açtı. İşte benim Cihad-ı Milli dediğim olgu bu boşlukta ve tepkide ortaya çıktı. Bu kültürel tepki her coğrafyanın kendine has özelliklerine, kendine has çatışmalarına, tarihsel geçmişine ve “kendisine has ötekisine” göre şekillendi. Yani Mc World, işçi sınıfının ve modern tabakaların (hizmet sınıfları-orta tabaka ve zümreler) hepsini boş zamanları üzerinden avladı. Komünden kalma son kolektivizmleri de buradan, bu yoldan paramparça etti. Atomuna kadar parçalanmış, muhteşem bir “kişiler çağı” ortaya çıkarmış oldu. Mc World aynı zamanda bu aşamayı da içine alır.
4-Öteden beri sanayi kapitalizmi insanların, toplumun yaşam alanlarını bölmüştü. Kapitalizm ilk varoluşundan itibaren tüm yaşam alanlarını yeniden
tanımladı. Örneğin geleneksel toplumlarda ev-iş ayrımı yok iken bunu ev ayrı iş ayrı olacak şekilde böldü. Daha önemlisi kamusal alanı ve özel yaşam alanını da yeniden tanımladı. Geleneksel toplumlarda kamusal alan bir ölçüde maddi ve manevi paylaşım alanıydı. Üstelik geniş aile, soy, aşiret, akrabalık ilişkileri aracılığıyla özel yaşamı da bir miktar içine alıyordu. Tam bir kamu-özel ayrımı yoktu. Ayrıca kamusal alan fizik nesnelerin ötesinde mistik bir dünya, aşkın bir dünya hissini de veren bir alandı. Oysa günümüzde kamusal alan ve özel yaşam alanları keskin bir biçimde ayrılmış alanlardır. Kamusal alan iş yaşamı, kent yaşamı vs. gibi geniş bir yelpazesi olmakla birlikte rekabetin, psikolojik şiddetin alanı olarak görülmekte ve hissedilmektedir. Bu alan aynı zamanda bireyleşmiş ve bencilleşmiş her tek kişinin yağma alanıdır. üstelik eski mistik özelliğini kaybetmiş ve sekülerleşmiş bir alandır. Çağdaş insana durum böyle görünmekte ve normal addedilmektedir. Bunun karşısında aile ve özel yaşam tek insani yaşam alanı olarak yer almaktadır. Çağdaş insan, manevi hazzı, sevgiyi, paylaşımı sadece ve sadece bu alanda bulduğunu, yaşadığını düşünmektedir. Oysa durum hiç de öyle değildir. Bir sistem olarak yeni toplumsal yaşam (Mc World) yatak odasına kadar girmiştir.
5-Mc World toplumsal hastalanma halidir, toplumsal yaşamın çürümesidir. İnsanlık Mc World’ün çizdiği iktisadi ve kültürel doğrultuda atomize olmuş, komünal yapıları yıkmış, ahlaki bir nihilizme sürüklenmiş, narsizmi tavan yaptırmış, katı stereotip insan karakteri ortaya çıkarmıştır. Mc’in talep ettiği kişilik ışığa koşan kelebekler gibi küçük ve bencil çıkarlarının peşinde koşan insan tipidir. Bu insan “Daha” nın esiridir. Mc World “olmayı” “sahip olmanın” içinde eritmiştir. Mc bize anlamlı yaşamanın benliği maksimize eden yaşam olduğunu söyler. “Ben” kendisini maksimize edecek, “daha fazla” yapacak, “daha” fazla başaracaktır. Bir sürü “daha” ile karakterize olmuştur. Burada ister bilgisayarlarla, yazılımlarla, ister kaslarla, ister orgazmla, başarıyla yada parayla ölçülsün iyi yaşam budur. İşte bu mc world’ün Dünya’ya yaydığı ve kabul ettirdiği bireyciliğin felsefesidir. Kişiler çağının temel felsefesidir. bu sadece bir fikir değildir. ekonomik birikimi sağlayan, insan ilişkilerinin ana unsuru, temel taşıdır. böylece çağımızın mottosu şu hale gelmiştir; anlamlı yaşamak istiyorsanız en fazla şeye sahip olmalısınız, ” daha ” daha” başarılı olmalısınız. “sahip olmak” anlamlı yaşamın tek ve en anlamlı yoludur. Böylesi bir kültürel kasırgadır Mc.
6-Mc’in kişiler çağı, homojen, standart, aynılaştırılmış bir toplumsal yapı ve kültürel durumun ifadesidir. Bunun çok önemli sonuçlarından birisi de, işçi sınıfının devrimci potansiyelinin soğurulmasıdır. Sınıf, hep birlikte kurtulmak yerine Mc’in kültürel ve boş zaman saldırısıyla tek başına kurtulmaya çalışmaktadır. Ayrıca Mc sınıfın yapısını da değiştirmiştir. Bedensel işgücü sayısı yani ağır endüstriyel işçi sayısı onlarca yıldır aynı sayıda kalırken sınıfın öbür parçalarında muazzam artışlar olmuştur. (Beyaz yakalar, hizmet sektörleri vs.) Örneğin Amerika’da bedensel işgücü sayısı 1965 yılıyla aynıdır. Üstelik o zamandan bu yana neredeyse nüfus 2 kat artmasına rağmen.
7-Kapitalizm ve tabii Mc birkaç yüzyıldır rasyonel aklı göklere çıkarırken içinden geçtiğimiz dönem bu işin tersine dönmekte olduğunu göstermektedir. Yani akıl uçup gitmekte ve tersine dönerek akıl dışılığa doğru ilerlemektedir. Mc’in yeni döneminin Post-Truht filan gibi adlandırılması tarihin tersine anafor yaptığı bir dönemde olduğumuzu gösterir.
Buraya kadar Mc World olarak adlandırdığı kavramın kısa, özet bir açılımını yaptım. Mc’in iktisadi ve kültürel saldırısının ortaya çıkardığı tepkiyi ve bir yerelleşme olan Cihad-ı Milli’yi ele almaya girişebiliriz.
Kısaca Cihad-ı Milli
Modernizmin başlangıcında kimlikler, meslekler, kamusal alandaki roller ve ailedeki işlevler tarafından belirlenirken Mc World’ün sisteminde tüketime dayalı imajlar, semboller ve işgal edilmiş boş zaman faaliyetleri tarafından oluşturulur, etkilenir ve dağıtıma uğrar. Kapitalizmin en yüksek aşaması olarak Mc World’ün tüketim toplumunda bireyler imajlar ve semboller tarafından etkilenirken bunların arkasındaki ideolojik çerçeveyi anlayamaz ve fark edemez durumdadır. Arkada ki ideolojik çerçeve piyasa ideolojisi ve ataerkil değerlerdir. Bunun temel etkisi, modanın, ürünlerin, üretim tekniklerinin, emek süreçlerinin, fikirlerin ve değerlerin ve yerleşik uygulamaların uçarılığında ve gelip geçiciliğinde muazzam bir artış ortaya çıkarmasıdır. Tüketim toplumunda her şey gibi kimliklerde gelip geçici hale gelmektedir ve tüketilmektedir. Bu durum bireyin gerçeklikle başa çıkmasını zorlaştırır. Olaylara doğru tepki vermesini sınırlar. Bu durum aynı zamanda cihad-ı millinin oluşundaki ana etkendir. Kimliklerin “zaman ve mekan sıkışması” yaşaması ve gelip-geçiciliği, eski kültürel değerlere geri dönüşün, otantikliğin, otorite arayışının, milliyetçiliğin, her kalıba girebilir bireylere hayranlığın sebebidir. İnsanlar daha güvenli limanlar aramakta, daha uzun ömürlü değerler bulmayı ummakta ve bu nedenle uzak geçmişe geri dönmektedirler. Buda normaldir. Çünkü insan ne boşlukta nede belirsizlikte yaşar. Cihad-ı milli, Mc World’ün getirdiği yıkımlar karşısında din ve milliyetçiliğin sunduğu zamanda (eski kültür) ve mekanda (anavatan) yerleşip bir nevi güvenlik sağlar. Elbette doğal olarak bu, totaliterizme, tutuculuğa, içe kapanmaya, ötekinden nefret etmeye yol açar. Çağımız diğer şeylerin yanında fena halde kimlik bunalımlarının da çağıdır.
“Ben kimim”, “biz kimiz” sorusuna verilen yanıtlar her çağda değişir. Kapitalizm öncesi geleneksel toplumlarda bir dizi töre ve davranış kalıbı vardır. Bu kalıplar, töreler, gelenekler kişiyi sınırlar ve birey bir cemaat ilişkisinde varolur. Bireyin bağlı olduğu cemaatsel ilişki “ben kimim”, “biz kimiz” sorularına verdiği yanıtı belirler. En azından kamusal yaşamda durum budur. Çağımızın büyük kentlerinde hızla büyümekte olan bireyselliğe ve yeni kişilik oluşumlarına karşıt olarak kolektif bir kimliktir bu. Bahsettiğim kolektif kimliği savaşta veya tehdit altındaki grup davranışlarında daha iyi görmek mümkündür. O gruptaki bireyler yanlarındaki bireylere kendilerini çok yakın hissederler ve tehdit onları hemen kolektif bir kimliğe sokar. Günümüzde ki cihad-ı milli böyle bir varoluştur. Kolektif özneye karşılık gelen kolektif eylem ve bunlara uygun kişi, lider ve semboller. Cihad-ı milli geçmişi şimdiki zamana bağlayan kolektif bir kimliktir. Kültürel bir kastlaşmadır. Buna karşılık Mc World’ün yeni tip insanı ise eski bağlarını yitirmiştir ve kim olduğunu açıklarken fantaziye, yansıtmaya (projeksiyon) ve sanal özdeşleşmelere başvurur. Yani öncelikle Cihad-ı Milli bir kimlik bunalımıdır. Fakat bununla birlikte Mc’in iktisadi ve kültürel saldırısına karşı yerelleşmiş bir tepkidir. Cihad-ı milli küreselleşme karşısında oluşmuş bir direniş, yerel bir direniştir. Ancak bu direniş, gerçeğin ötesinde gerçekleşen bir direniştir. Cihad-ı millinin yerel değerleri düşseldir ve varolmamaktadır. Nedeni şudur; sanayi kapitalizmi insanları yerlerinden etmiştir ve “toprakla” bağını koparmıştır. Fizik olarak toprakla bağlar yaşayan, onun etrafında örgütlenmeler meydana getiren, onunla bağlaşık kültürler oluşturan insanlar büyük kentlere toplanmış ve bunlardan kopmuşlardır. Yani özet olarak “yersizleşmiş ve köksüzleşmişlerdir” Artık yer ve toprak düşlerinde yaşamaktadır. Bu topraktan gelen kültürde onunla birlikte yıkılmakta ve yok olmaktadır. Diğer taraftan aynı insanlar toprağın meydana getirdiği geleneksel aile, aşiret vs gibi örgütlenmelerini, bunlardan doğan dinlerini, kültürlerini kaybetmekte ancak modern denilen batı ithali yaşama da uyum sağlayamamaktadırlar. Bu durum büyük kitlelerde “yer” ve “zaman” konusunda nostaljik duygular uyandırmaktadır. Bu kayıp duygularının yerine konması gereken bir şeyler olmalıdır. İşte bu noktada karizmatik liderler ortaya çıkmaktadır. Bu liderler cihad-ı millinin insanını geçmişe, toprağa(vatana) geleneksel kültürüne bağlamaktadır. Geçmişin en önemli kalıntılarından birisi zaten bu lider kültüdür. Yer kaybı ise, nostaljik bir düşteki toprakla ikame edilmektedir. Oda vatandır, anavatandır. Zaman konusunda da kaybolup gitmiş büyük zaferlere dayanan “geçmiş” konulmaktadır. Kültürel bir alt üst oluş yaşayan kitleler düşlerinde yaratılan bu nostaljik söylemle duygudaşlık kurmakta bunun karşısında olan tüm kitleleri ve kültürleri “ötekileştirerek” bu anlamlı birlik içinde olmayı bir yücelim unsuru olarak kolektif belleklerinde canlandırmaktadırlar. Cihad-ı milli bu yüzden post-truth’dur. gerçeğin ötesidir. Çağımız tüm dünyada bu oluşuma yol açmaktadır.
Cihad-ı Milli yazının başlangıcında Nietche’nin belirttiği şekilde kendisini “öteki” üzerinden inşa eder. Cihad-ı Millinin “ötekisi” bir değil birkaç tanedir. Öncelikle “varoluşsal öteki” kısaca özetlediğim Mc World’dür. Mc’in homojenleştiren, aynılaştıran, standartlaştıran, ilişkileri plastikleştiren, kimlik parçalanmalarına yol açan, tek tek bireyleri yersiz, köksüz bir uçuruma dolayısıyla varoluşsal korkulara sürükleyen, iktisadi olarak yoksullaştıran küreselleşmiş saldırısı asıl ötekisidir, varoluşsal ötekisidir. Ancak bu “öteki” her zaman bir bütünlük olarak Cihad-ı Milli’nin karşısına çıkmaz. Yerelde hep vekilleri vardır veya bununla birlikte kendisine benzemeyen başka etnik, dini, kabilesel gruplar vardır. Bu yüzden Cihad-ı Milli hemen her zaman önce yereldeki ötekiyle kutuplaşır. Yerelde bunlar bir mezhepsel, dini, etnik, kabilesel olabilir. Hiç farketmez. Avrupa’da yabancı göçmenlerdir. Myanmar’da Budistler için Müslümanlardır. Hindistan’da öteki gene Müslümanlardır. Ama Afrika’da kabileye kadar iner. Hutular için Tutu’lar ötekidir. (onların deyişiyle böcektir) Türkiye’de Kürtlerdir, Alevilerdir. Suriye’de mezhepler birbirlerini yerler. Toplu cinnete kadar giderler vs.
Cihad-ı Milli’ bir duygudaşlıktır. Bir anlam arayışıdır. Bir varoluş biçimidir. Duygudaşlık öteki üzerinden oluşur, ötekine duyulan öfke ve nefretten beslenir. Tarihin derinliklerinde kalmış “muzaffer bir geçmiş”, veya duruma göre “müreffeh ve mutlu bir asr-ı saadet arar. Cihad-ı Millinin her tek bireyi için bir miktar düşsel ve aşkın bir durum vardır. Bu yüzden en akıl almaz komplo teorilerine inanma eğiliminde olur. Adorno’nun faşizmin kitle desteği olduğunu düşündüğü otoriter kişiliği tanımlamak için kullandığı tanımlama Cihad-ı Milli içinde geçerlidir. Buna göre; “1-Genel bir yabancı düşmanlığı (kendisinden olmayana düşmanlık) 2-Ego savunmacılığı-kişinin kendi korkularını ve zayıflıklarını kabullenememesi 3-Bilişsel açıdan rijit olma-batıl inançlar, kalıpyargılar, katı düşünme tarzı 4-Belirsizliğe karşı tahammülsüzlük-şefkat, hayal gücü ve sübjektifliği kabullenememe, yıkıcılık ve sinizm 5-Yansıtrma- onaylanmayan dürtülerini kişinin dışarıya ve başkalarına yansıtması, başkalarının cinsel faaliyetlerine duyulan aşırı ilgi 6-otorite figürlerini idealize etme 7-Teslimiyetçilik,uydum akıllılık ve tutuculuk- geleceğin belirleyicilerine duyulan mistik inançlar ve orta sınıf değerlerine aşırı bağlılık 8-Yerleşik normlara uygun düşmeyen kişilere karşı düşmanlık ve saldırganlık içeren söz ve eylemler.9- Güç ve sertliğe verilen değer 10- Her konuda siyasal-kültürel- iktisadi muhafazakarlık.”
Sonuç
Sınıf çatışmalarının kültürel çatışmalar içinde erimesi tarihin geçici olarak geriye doğru anafor yapmasına neden olmaktadır. Zaten sürekli ileri gidileceğine dair inanç bir miktar mittir. Tarih zaman zaman geriye doğru anaforlar yapar. Bazen çok uzun süren karanlık dönemler insanlığın kara talihi olur. Şu anda da içine doğru çökmekte olan bir kapitalist uygarlık gerçeğini yaşıyoruz. Ama her zaman insanlık kendi yarattığı problemleri kendisi çözmeyi başarmıştır. Adına ne dersek diyelim, ister neoliberalizm, ister Hard ve Negri gibi “imparatorluk” diyelim isterse benim adlandırmamla Mc World diyelim sonuçta küresel endüstriyel kapitalizm yeni bir döneme girmiştir. Kutuplaşmalar pek çok yerde çatışmalar yaratacaktır. Bu çatışmaları cihad-ı millilerin çatışması (Ukrayna-Rusya vb gibi) şeklinde görebileceğimiz gibi Mc’i temsil eden vekil güçlerin çatışmasını da göreceğiz. Gezegenimiz yeni bir kaos arifesindedir.