Özgür KAPLAN
Ana olmak, üretkenlik, koruyuculuk, sevecenlik daha neler neler eklenebilir bu kelimelerin üzerine. Ana(dolu)’ya da o kadar yakışıyor ki. Anadolu, üzerinde tarih kadar eski uygarlıkların beşiği, Anayurdum.
Bir süredir kökümüz Köy ve Köy Enstitüleri’nde olduğu gibi bağ-bahçe işleri ile uğraşıyorum. Görüyorum ki az ya da çok toprak ana kendine emanet edileni her zaman fazlasıyla geri veriyor. Uygulamalarınız doğruysa verim artıyor. Emekleriniz hiç boşa gitmiyor.
Özellikle salgın döneminde ülkemizde ve tüm dünyada tarımın, dolayısıyla toprağın değeri çok arttı. Artan maliyetlerle birlikte ürün değerleri de yükseldi. Ancak hızlı nüfus artışı, toprakların çoraklaşması, tarımda çalışan sayısının azalması, gençlerin sabit maaşlı işleri tercih etmesi, tarım uygulayıcı ortalama yaşının 55 olması, mazot, gübre, ekipman fiyatlarının dövize endeksli olarak sürekli yükselmesi gibi nedenlerle tarımımız sürekli kan kaybediyor. İlkokul yıllarımızda hafızalarımıza kazınan “kendi kendine yeterli dünyanın yedi ülkesinden biri” ünvanını artık kaybettik. Yetmiyor, yetiştiremiyoruz. Buğdayı, arpayı, hatta samanı dışalım ile yetiriyoruz. Mercimek, nohut, ulusal yemeğimiz kuru fasulye de dışarıdan geliyor. Hani Tokat’ın cevizi, Datça’nın bademi? Onlar da dışarıdan geliyor. Taa Kanada’dan mercimek geliyor. Ukrayna’dan ceviz, Amerika’dan badem.
Balıkçılık kan ağlıyor. Bir tarafta trol ile avlanmaktan kuruyan denizler, diğer yanda artan maliyetlerde denize çıkamayan balıkçılar. Öte taraftan Nijeryadan, Batı Afrikadan balık alıyoruz. Oysa bizim lezzetlerimiz hani, nerede? Egenin Lidakisi, çipurası, melanuru, mezgiti, kefali nerede? Karadeniz’in hamsisine ne oldu? Boğazın kıraçası, sarıkanatı, neredeler? Nasıl da seviyor, ne kadar çok özlüyoruz yerel tatlarımızı.
Efil efil esen rüzgarda salınan buğday tarlalarında çalışanlar, sabah suyunda ağır ağır çekilen balık ağları, yaz güneşini içine çeken, yavaştan olgunlaşan üzüm bağlarında verilen emek, soğuk sıkıma kadar erken hasatı bekleyen zeytin tanelerine özenli uğraş, serin sabahlarda tazecik sütü lezzetli peynire dönüştürme koşuşturmacası. Hepsi bizim insanımızın emeği, çabası.
Dünyada hızlı bir dönüşüm var. İtalya bunların başında geliyor. Çiftçisine korumacı. Örneğin tüm dünyanın ABD’li kahve devi İtalya’da tutunamıyor. İtalya’nın birçok şehrinde hiç yok. Yerel markalar tercih ediliyor. Yerel üretici destekleniyor. Halkın tercihi de kendi markalarından yana.
Terra Madre (Toprak Ana) etkinliği 10-15 yıldır İtalya’nın Torino kentinde yapılıyor. Bir kez ben de katıldım. Kiraladığımız araba ile Torino’dan güneye doğru inmiştik. Üzüm bağları, zeytinlikler, meyve bahçeleri geçmiştik. Yol boyu köylerde, kasabalarda konaklamıştık. Müthiş güzel doğa ve doyumsuz lezzetlerle tanışmıştık. Toprak ana etkinliklerinde; yerel lezzetler tanıtılırken, balıkçılık, çiftçilik, hayvancılık, aşçılık ve alt dallara yönelik tadımlar, uygulamalar yapılıyordu. Halkın ve turistlerin katılımı sağlanıyordu. Bu eylül ayında yapılacak etkinliklerin hemen hepsinin kapasitesi doldurulmuş bile. Olağanüstü bir ilgi var tüm dünyadan.
Biz de İzmir de ilk kez Toprak Ana etkinliği düzenliyoruz. Gerçekten de çok önemsiyorum bu girişimi. Dünyanın ilgisini çekecek öyle değişimsiz tatlarımız var ki. İzmir 30 ilçesiyle gerçek bir tarım kenti. Saymakla bitmez ama birer ikişer örneklemek de gerekirse; Bergama’nın tulum peyniri gibisi var mıdır? Kuzeye en yakın Dikili ile birlikte zeytinyağına ne demeli? Menemen çileği ile markadır. Kemalpaşa kirazının üzerine yoktur. Güzelbahçe bardacığını unutur muyum? Seferihisar mandalinası dünyaca bilinir. Urla, Karaburun enginarı, kefali ile ünlüdür. Çeşme sakızda markalaşma yolundadır. Mis kokulu kavunu uzaklardan bile seçilir. Cumaovası, Torbalı ovaları tarım başkentleri. Bereketli topraklar geleceğimizin sigortasıdır adeta.
Elbette toprak ana eşsizdir, verimlidir, ama ülkemin, yöremin üreten insanları olmasa toprağın üretkenliği yalnız başına bir anlam taşır mı? Büyük önderimiz Atatürk’ün “üreten köylü yurdun efendisidir” sözünü anımsıyorum.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Tunç Soyer ve projede çalışan tüm emekçileri, üreticileri ve aktivistleri kutluyorum. İzmir için büyük bir girişim olacak. Toprak Ana İzmir’i de bağrına basacak.
