Şirret Gazetesi, 26 Zilkade 1443
Selamün Aleyküm Muhterem Okurlarım,
Bugün sizlerle medyanın istendiğinde veya izin verildiğinde nasıl beyinleri zehirlediği, yalan ve talana nasıl meşruiyet kazandırdığı ile alakalı biraz hasbıhâl edeyim dedim.
Her gün dört koldan piyasaya sürülen zehirli-zararlı neşriyatla insanlar nasıl istenirse birer koyun hâline, istenirse de birer vatan, millet ve ümmet düşmanı hâline dönüştüğünü idrak ettiğimiz bu devirde ne yapmalı, nasıl yapmalı, birlikte tefekkür edelim istedim.
Malûm, bu tür yalan ve talancı neşriyatı biraz eşelediğimizde altından hep CEHAPE, bölücüler, solcular, teröristler, atesitler, deistler, Maksist Leninistler, Maoistler, Makyavelistler, Dadaistler, Sürrealistler, Empresyonistler, Kemalistler, emperyalistler, Geziciler, Karikatüristler, Analistler ve Helenistler çıkmaktadır.
Bu tür bir şer ittifakı ile her yandan sarılmış bir memlekette dimdik ayakta duran bir Devlet-i Âliyemiz var ki, takım kaptanının kıvrak çalımları, bir o yana bir bu yana gidip gelmelerden zerre kadar kesilmeyen nefesi, düşmanları şaşırtan, çıldırtan atakları, bir adım ileri iki adım geri gidip gelmeleri, her saniye değişen taktikleri, kendinin bile çözemediği stratejileri sayesinde şükürler olsun ki uçuşunu sürdürmekte…
Amma velâkin elbette bugün beynelmilel alanda böyle kudretli bir biçimde uçuyor olmamız, içteki şer güçlerle mücadele edilmeyeceği, onlara istedikleri gibi at oynatmalarına seyirci kalınacağı manasına gelmez. Sen gece gündüz ülkeyi daha nasıl müreffeh ve öncü hâle getirebilirim diye beynini zorla, azami gayret et, birileri habire ayağına çelme takmaya çalışsın, sen de hürriyetçilik adına onlara izin ver… Yok yaaaa…. Hey yavrum hey, nerde bu bolluk?..
Uzun söze hacet yok. Bir misal vereyim, anlayın vaziyetin vehametini. Biliyorsunuz, memleketimize dost ve hatta kanka bir Arap memleketinden maşallah boylu poslu, aslan parçası gibi nur yüzlü, kara sakallı, cebi dolar dolu bir ulvî devlet adamı, “Müslüman malı ortak, bizim olan sizin demektir.” diyerek çıkmış gelmiş. Biz de bir din kardeşimiz nasıl karşılanırsa öyle karşılamışız kendilerini, itibar etmişiz, yollarına dizilmişiz, kucaklamışız, askerimize “selamün aleyküm” demiş, “aleyküm selam” demişiz, müzikli ziyafet çekmiş, Arapça şarkılar eşliğinde şerbetler içmiş içirmişiz, uçağın kapısına kadar götürüp yolcu etmişiz… Ne var bunda? Bir ümmet böyle bir bütünleşmeden gurur duyar değil mi? Nerdeeee? Bakalım şer cephesinin yazdıklarına, söylediklerine!..
Efendim bu şahıs “Testere” filmlerine ilham kaynağı olan bir katilmiş; efendim Çatalcı cinayetinin bir numaralı azmettiricisiymiş, efendim TETÖ’nün finansörüymüş, efendim arkamızdan iş çeviren devletin baş müsebbibiymiş… Yahu geçmiş geçmişte kaldı, şimdi bunları yazmanın zamanı mı, yeri mi? Derdiniz ne sizin? Yüce Türk büyüklerinden Çoban Sülü Paşazade’nin “Dün dündür, bugün gügündür, vaa mı başka izah taazı?” sözünü de mi bilmezsiniz? Hadi onu bilmezsiniz ya da ideolojik olarak işinize gelmez, Mevlâna’nın ” Her gün bir yerden göçmek ne iyi. / Her gün bir yere konmak ne güzel. / Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş. / Dünle beraber gitti, cancağızım, / Ne kadar söz varsa düne ait. / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” sözlerini de mi bilmezsiniz? Yine Mevlâna Hazretlerine atfedilen “Gel, gel, ne olursan ol yine gel / İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel / Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir / Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…” deyişi size hiç mi bir şey ifade etmez? Adam diyelim ki bir günah işlemiş, pişman olmuş, tövbe istiğfar etmiş, gelmiş üzüntüsünü buradaki din kardeşleri ile paylaşmak istemiş. Adamın eski günahını yüzüne vumak mertlik midir, hak mıdır, reva mıdır? Zaten adamcağız kimbilir nasıl vicdan azabı ile kıvranıyor ki bu azap gülen gözlerine, dolar dolar ışıldayan bakışlarına vurmuş… Apaçık okunuyor çektiği acı; onu teselli etmek, onu bağrına basmak mıdır bize düşen, günahını kafasına kafasına vurmak mı? Bizim hiç mi günahımız yok, bizim günahlarımızı başımıza kakanlara nasıl ifrit oluyoruz değil mi? Her neyse, zannederim anlayan anladı… Gelelim neticeye…
Devlet-i Âliyemize düşen, matbuata, medyaya sadece sahici haber, güncellenmiş doğru sahici vereceği bir çizgi çizerek ümmetin sahih havadislerle ziyalanması için kanuni icapları tez zamanda yerine getirmektir.
Şer güçlerin maziyi dürütkleyerek bugünü baltalayacak her türden fitnesini şiddetle tecziye edecek bir kanun icap etmektedir. İşin doğrusu fitnecilerin elindeki bütün imkânlara el koymaktır bence amma şimdilik bu tür neşriyatı ağır cezalarla tecziye edecek, bu tür havadis ve yorumlarla milleti şaşırtanları mapushanelerle iltifatlandıracak tedbirleri almak ilk kadem olabilir. Tümden el koyma son merhalede elbette icra edilebilecek bir şeydir.
Velhasıl kelam, acil olarak her türden neşriyatın ilim, din, ahlak, sahihlik mertebelerinden geçirilerek yayınlanabilmesine izin veren bir Yeni Neşriyat Kanunu elzemdir.
Bu memleketi sokakta bulmadık biz. Anlayan anladı… Ehlen ve sehlen…